Bir yetişkin kitabının değerini azaltmak için kullanılan bir tabir vardır: “Aman çocuk kitabı o ya…” Bu cümle, çocuk edebiyatının karşı karşıya olduğu sorunun büyüklüğünü yeterince ifade ediyor aslında. Edebiyatın en zor türüdür çocuk edebiyatı. İyi çocuk edebiyatı da öyle her gün çıkmaz zaten.
Çocuk edebiyatı sanattır. Dünyanın en çok okunan kitapları çocuk edebiyatı eserleridir. Sadece çocuklar okumaz çocuk edebiyatını, herkes okur. Çünkü çocuk edebiyatı, yetişkinlerin okuyamayacağı değil, çocukların da okuyabildiği edebiyattır. Düşünün, bir ideolojiniz, derdiniz, felsefeniz var ve onu öyle bir anlatıyorsunuz ki 7 yaşındaki insan da 70 yaşındaki insan da anlıyor. O kadar öz hâle getiriyorsun onu. Bir adım öteye gidelim: Tüm evren bir kitap olsaydı, bir çocuk kitabı olurdu. Niye? Çünkü dünyaya geldiğimiz andan gidene kadar bize lezzet veriyor, kendini anlatıyor evren. Çocuk edebiyatı da böyle işte, yeryüzünün yaratılışındaki inceliği, sanatı kullanmak.
Bütün bu çocuksuluk bir yana eğer bir yaş sınırlamasından bahsedeceksek bunu yetişkin edebiyatı için yapmak gerekir. Çocuk edebiyatı yaşsızdır. Saflığın ve sınırsızlığın binbir türlü tasvirine yelken açan o pencerenin başına her yaşta oturabilmek kadar doğal ne olabilir? Dünyaca ünlü çocuk edebiyatçısı Madeleine L’Engle’dan bir alıntı yapalım: “Şu anda şimdiye kadar yaşadığım bütün yaşlardayım. Bir çocuğum, ergenim ve yetişkinim. İçinden geçtiğim hayat dönemlerini unutmak, mesela ‘çocukluğu bir kenara bırakmak’ bir nevi intihar. Bütün yaşadıklarım şu an hayatımın bir parçası ve beni ben yapan yönlerim. Üç yaşındayken duyduğumuz, on üç yaşındayken veya yirmi üç yaşındayken hissettiğimiz, dokunduğumuz, tattığımız şeylerin toplamı bizi yetişkin yapan şey. Elbette tekrar çocuk olmak istemiyorum ama bir çocuğun hayata önyargısız bakış açısını ve neşesini 51 yaşındayken içimde taşıyabiliyorsam o zaman yetişkinliğin ne demek olduğunu hakkıyla öğrenmişim demektir.”
Raflarda her gördüğümüz çocuk kitabı, çocuk edebiyatı değil elbette. Hemen şuraya da küçücük bir çocuk edebiyatı testi koyalım: Eğer bir yetişkin de lezzet alıyorsa o kitaptan o bir çocuk edebiyatıdır.
Şermin Yaşar’ın yazdığı Mert Tugen’in resimlediği Dedemin Bakkalı bir çocuk kitabı, o niyetle yazıldı. Alt yaş sınırı 9, üst yaş sınırı yok. Üzerinde de yazıyor zaten: “Yaş grubu: 9-40, 40’tan sonra yakın gözlüğü gerekebilir.” Kitabı okuyan pek çok yetişkinden, “Ama bu çok güzel, ben de çok keyif aldım, çocuk kitabı demeyin, bu yetişkin kitabı” yorumları aldık. Bu cümleyle “çocuk edebiyatı” kavramının tam da tanımını yaptıklarının farkında değiller elbette. Dedemin Bakkalı’nı okurken kendi çocukluğunu, saflığını yakalayan, yetişkinliğin tortuları altında kalan o özgür ve minnetsiz hayal dünyasını tekrar hatırlayabilme imkanı yakalayan yetişkinlerin kitaptan aldığı lezzet çocuklarınkinden farklı ama daha az veya daha çok değil. Tıpkı dünya klasiklerini ortaokulda okuduğumuzda farklı, 40 yaşında okuyunca farklı anlamlar yakalamamız gibi.
Şermin Yaşar’ın şahane üslubu ve zengin kurgusuyla kaleme aldığı Dedemin Bakkalı’nın bir yıl içinde 120 bin okuyucuya ulaşması, çocuk edebiyatının yaşsızlığının çok güzel bir ispatı. 9 yaşından 90 yaşına kadar her yaştan okuyucunun lezzet alarak okuduğu, öğüt vermeyen, yetişkinlerin sözlerini dinlememesiyle meşhur yaramaz bir başkahramanı olan, hayallerin peşinden gitmeyi, devamlı icatlar yapmayı teşvik eden Dedemin Bakkalı’nın başarısı, aynı zamanda Türk çocuk edebiyatının da başarısıdır.
Yazan: Zeynep Sevde