Usta’nın gözlerine umutla bakarak, “Bana bu kadar sakar ve aptal olmamayı öğretebilir misin peki?” diye sordu. Aslında Usta’nın aklından geçen tam da buydu ama fikrini bu sözcüklerle ifade etmeyi seçmezdi herhalde. -Usta ile Ayı, John Yeoman
Çocuk edebiyatını, “Dünyaya geldiğimiz andan dünyadan gittiğimiz âna kadar zevkle duyumsayacağımız edebiyat” diye tanımlasak yanılmış olmayız herhalde. Yetişkin edebiyatından farkı, insanın hayatının ilk yıllarında, henüz “yetişmiş” silahlarını kuşanmamışken de okuyabilmesidir.
Mizaha gelince…
Maalesef “komedi” ve “eğlence” ile karıştırılan bir kavramdan söz ediyoruz. Oysa, komediyi, eğlenceyi ve mizahı aynı ailenin çocukları farz edecek olsak, mizahı “ailenin ağır ağabeyi” olarak odasına kapanmış buluruz. Diğerleri salonda “gülünçlü yarışma” izleyip çekirdek çitleyerek kahkaha atarken, bizimkisi, Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü almış, bir yandan tebessüm etmekte, bir yandan elindeki kitap yazıldığından beri dünyada riyakârlık adına hiçbir şeyin değişmemiş olduğuna kederlenmektedir.
Ferit Öngören, Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı ve Hicvi adlı başvuru eserinde şöyle der: “Eğlence, mizahın gövdemizdeki ana kaynağı durumunda. Eğlence, bütünü ile mizah olmadığı gibi, mizahın bütünü de eğlence olmaz. Aralarında bir kök ilişkisi söz konusu.” (Türkiye İş Bankası Yayınları, 1983)
İşte tam da bu yüzden, en çok çocuklara lazımdır iyi, duru, ince mizah. Özellikle de bugünün, sürekli eğlendirildiği için eğlendirilmeyi bekler hâle gelmiş çocuklarına! Mizah, çocuğa, birilerinin sahneye çıkıp pata küte komiklik yapmasına gerek olmadan, dünyanın kendisinde, yeterince gözlemlediği takdirde, gülümsenecek çok şey olduğunu fısıldar.
Elbette sürekli güldüren romantik bir eğilimden söz etmiyoruz. Bilakis. Yüz yıllardır muhalefetin en güçlü aracı olarak mizah kullanıldığını düşünürsek, aslında öncelikle “eleştiren” bir ses bahsettiğimiz. Yani kendisine sunulan her şeyi kabul etmeyen… Yani her fikri “giyinmeyen,” üstüne uygun mu diye kontrol eden… Yani ses çıkaran, öfkelenen, ama dudağının kenarında her zaman yedek tuttuğu tebessümü sayesinde şartlar ne kadar ağır olursa olsun gülmeyi beceren bir tavırdan… Aynı bir çocuk gibi, bir çocuğun henüz zorla şekle sokulmamış saf düş dünyası gibi!
Kolay kazanılacak bir yeti olduğunu iddia etmek güç. Ancak, iyi mizah eserlerinin çocuklarla buluşturulması için verilecek olan emeğe değecektir. Tam da bu yüzden yetişkinlerin, hem kendi edebî birikimlerine katmak hem de çocuklarla buluşturmak için, çocuk edebiyatındaki iyi mizah eserlerini arayıp bulmalarının, daha güzel bir dünya için harika bir yatırım olacağı kuşkusuz.
Buraya bir kitap listesi bırakacak değilim. Mevzuyu dert edinecek herkesin, çocuk kitaplarını çocuklardan önce okuyan, üstelik kendi hayal aleminin damak zevki için okuyan herkesin, zekice yazılmış mizahi eserleri arayıp bulacağını zannediyorum. Bilhassa eğlenceli, komikli, gülünçlü -her ne derseniz- kitapların çekirge afeti gibi rafları doldurduğu bu dönemde…
Özellikle öğretmenlere, her konuda olduğu gibi bu konuda da çok iş düşmesini, yine öğretmenlerce sabırla karşılanacağını umuyorum. Ve ortaokuldaki sevgili edebiyat öğretmenim geliyor aklıma. “Halenur, senin insanı güldüren bir kalemin var. Devam et.”
İyi bir öğretmene denk gelmenin iyi bir düşünce dünyasına sahip olmaktaki önemini iliklerime dek hissederek; bir çocuğun tertemiz ruhuna mizahın dayanma gücünü aşılayacak öğretmenlere saygıyla…
Yazan: Halenur Çalışan